top of page

Bir Kış Meselesi

  • Yazarın fotoğrafı: meltem nur tunçay
    meltem nur tunçay
  • 9 Ara 2022
  • 2 dakikada okunur

Dört mevsim yoga kampı yapma arzusu içime yerleştiğinde muradım içinde bulunduğumuz mevsimi, zihinsel, duygusal ve fiziksel gereklilikleri ile birlikte sonuna kadar yaşamaktı. Neden hazırlanmıyoruz ki bir sonraki mevsime diye düşünmeye başlamıştım. Kışın bulamayacağımı bildiğim domatesi konserve yapıp saklayan ben, bazı duygu ve düşünceleri de depolayamaz mıydım önceden? Böylece, kışın yapacağım bir yolculuğa nasıl hazırlanırsam kış kampına da öyle hazırlanmaya başladım. Elbette zihnim monta, eldivene, çizmeye ihtiyacı duymazdı. Soru işaretlerini, katman katman soyabileceğim sorgulamaları almalıydım yanıma. Özenle hazırlamalıydım çantamı, gereksiz bir parça yerleştirmeden, gerekirse yıkar tekrar kullanırdım. İlk yardım eli Dücane Cündioğlu’ndan geldi. Dedi ki “baktığım şey bana neresiyle bakarsa baksın, ben ona baktığım sürece bakışma bir gerçek olarak devam eder.” Arkasından belki de akla gelen ilk soruyu da soruyordu. Peki, bakan da bakılana arkasını dönerse? Valizimin ilk parçası hazırdı işte. Bakmak ve görmek arasındaki bağlantıyı düşünmeye başladım. Görmenin gözlerle yapılan eylemden daha fazlası olduğunu idrak etmiştim ama şimdi yeni bir soru geldi bakmak da başka türlü mümkün olabilir miydi?


Zihnim buralarda oyalanırken adeta bir kombin oluşturur gibi Körlük kitabı tüm ağırlığıyla geldi yerleşti bu ilk parçanın üzerine. Birer birer görme yetisini kaybeden insanların dünyası. Bu dünyadaki gözleri gören tek kişi ve onun ızdırabı. Saramago’nun çizdiği kör dünyayı, kendisiyle bakışmayı kesmiş yığınlar olarak okumak mümkün müydü? Bakan da bakılan da olmayı reddetmiş insanların dünyası. Mevzu ne gözdü ne de görmek. Akmaya başladı sorular. İnsan neden yüz çevirir kendinden? Hem de iki kez. Kitap boyunca yazarın şefkatli elinin körlerin başını okşaması bu kaçışı anlayışından mıydı? Bakmanın ve bakışmanın ağır sonuçlarını bilişinden mi? Diğer türlüsü de kolay değil dercesine mi sunmuştu bize o sert sahneleri?


Görmek bazen bir cesedin köpekler tarafından parçalandığını görmek. Mikrop kapmış bir bacağın, kirli şişmiş halini görmek. Hedefinin yerini bilmeyen rastgele doğrultulmuş silahları görmek. Tozu, toprağı, dışkıyı, kanı, çürümeyi görmek.


Peki konunun kışla ilgisi neydi? Kitaptaki körlüğün yaygın beklentinin aksine siyah değil de beyaz bir körlük olması belki de kışı çağrıştırdı bende. Bir süt denizinde yüzer gibi diyordu ilk kör olan adam. Siyah olması gerekmez miydi, belli ki körlük değildi bu. Umut denilen şeyin nerede yeşereceği hiç belli olmuyordu gerçekten.


Defalarca geçtiğim yerde bir grup ağacın yapraklarını döktüğünü ve arkalarında kocaman bir basketbol sahasının olduğunu görmüştüm geçenlerde. Önceki büyüleyici güzelliği mi tercih ederdim, arkalarında ne olduğunu hiç bilmediğim? Kullandığı maksimum örtü kardı kışın. O da çok geçmeden çamura dönüyordu şehirlerde.


Anladım ki kış çıplaktı. Yeşilleri, sarıları, bütün süs malzemelerini alıveriyordu elinden. “Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan izle” diyordu. Varsa niyetin kendinle bakışmaya daha iyi bir zaman bulamayabilirsin.


Ben tam da buralarda gezinirken, kışı nasıl geçirsem de doğanın yeşiline yeniden kavuşsam, bahar geldiğinde hangi tohumları ekeceğime nasıl karar versem derken ihtiyacım olan son parçayı da buluverdim. Yine Cündioğlu'ndan geldi. “Düşlerden mi söz ediyorsun, ölmeyi göze alacaksın o halde! Hayal mi ediyorsun yıldızlara tırmanmaktan çekinmeyeceksin! Olup biteni görmezden mi geliyorsun, daha iyi bir gelecek mi tasarlıyorsun, farklı bir bilim, farklı bir inanç, farklı bir düş, yeni, yepyeni bir gerçek mi arıyorsun kendine, çaren yok, öleceksin!”



 

Kaynaklar:

- Daire - Dücane Cündioğlu

- Sinema ve Felsefe - Dücane Cündioğlu

- Körlük - Jose Saramago



Comments


©2022, Sitem tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page